Kürdistan Kadın Hareketinde Öz Savunmanın Gelişimi Ve Bunun Tarihsel, İdeolojik, Yaşamsal Ana Temelleri-3-
Besê Erzincan
Sason ayaklanmasında (1926) Rindexan babası ile birlikte isyanların öncülüğünü yapar. Elde silah savaşır. Türk askerlerinin eline geçer. Üstün zekası ile çeşitli taktikler yapar. Malabadi köprüsünün üstüne geldiğinde kendini Batman çayına atarak Türk Komutanın kendine dokunmasına izin vermez.
Zarife Koçgiri isyanının önderi Alişer’in eşidir. El de silah savaşlara katılmış öz yurdunu savunmuştur. Zarife ve Alişer’in birbirine hitabı “Heval” biçimindedir. Bu da aralarındaki eşit ve özgür bir eş yaşamın varlığına işaret etmektedir. Büyük bir cesaret ve kahramanlıklar göstermiş ve bir iç ihanet sonucu Türk askerlerince katledilmiştir.
Dersim isyanına (1938) önderlik yapan Seyit Rıza’nın eşi Besê’de bir kahramanlık örneğini göstermiştir. “Asla Türk askerlerinin eline geçmemek” Dersim de kendini Besê gibi kayalıklardan atan kadınların temel bir şiarı gibi olmuştur. Besê Türk ordusuna karşı savaşta yer almış ve savaşmıştır. Ele geçmemek için uçurumlardan kendini atmıştır. Kadınlık onurunu, topraklarını savunmanın muhteşem tarihsel bir örneğini sergilemiştir.
Erkek egemen sistemin yapı taşı olan kadın köleleştirilmesi; kadının bedenen ve ruhen sömürgeleştirilmesi anlayışına Kürtler, kadınlar hep onurlu bir direnişle karşılık vermişlerdir. Tüm savaşların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin kaynağında kadına karşı işlenmiş suçlar yattığını belirttik.
Günümüz de Üçüncü Dünya savaşımı denilen Küresel savaşların asıl nedeni kadına karşı işlenen suçların bir bir ortaya çıkması ve Önderliğimizin savunmalarında da ortaya koyduğu “metaların kraliçesi” haline getirilen kadının artık uyanışı ve mücadelesi ile bağlantılıdır. Bu uyanışta Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesinde oynadığı öncü rol artık tüm dünyaca kabul edilmektedir. Mezopotamya; insanın insan olmasında, toplumsallaşmanın yaratılmasında öncülük eden kadınlar, şimdi yeniden bu topraklarda çağdaş neolitik toplumunu yeniden yaratmanın mücadelesini yürütmektedirler. Kadını daha derin bir sömürgeleştirme gerçeği ile bırakmak isteyen erkek aklına karşı kapsamlı kadın özgürlük mücadelesi yürütme döneminin içinde bulunmaktayız.
PKK’nin kuruluşu ve Kürt kadınlarının ulusal kurtuluş savaşına etkili, aktif ve belirleyici katılmalarının ardından böylesi bir kadın direniş tarihi, geleneği öz savunma mantığı vardır. Kürt özgürlük hareketi olarak PKK’nin çıkışı, bir öz savunma çıkışı olarak değerlendirilebilir. Başlangıçtan itibaren kadınsız bir öz savunmanın, devrimin olamayacağı bilinmekteydi. Kürt özgürlük hareketi mücadelemizin başlangıcında kadına yaklaşımı bir eşitlik ilkesi temelinde ele aldı. Mücadele de kadınlar olmalıydı. Sosyalist olmak “Kadınla işe başlamak”, “kadınla birlikte yürümek”, “kadınla özgürlük mücadelesini yürütmek” anlayışı ile eş değerdeydi. Bu diğer Dünya devrimlerinden, ulusal kurtuluş, sınıf mücadele miraslarından alınmış bir tecrübe ve miras olarak da görülmekte ve pratikleştirilmekteydi. Ve elbette çok önemli, tarihi bir yaklaşımdı. Genel olarak kadının özgürleşme ilkesinden başlayarak hareket edilmişti. “Kadınsız devrim olmaz” genellemesinin de bir sonucu idi.
20 yy ulusal kurtuluş, sınıf devrimleri mücadeleleri insanlığın özgürlük mücadelelerine büyük katkılar yapmıştır. Ancak erkek egemen bakış açısı aşılamadığından insanlığın özgür ve eşit yaşam hayallerini pratikleştirememişlerdir. Bura da kadınların kurtuluşunun radikal ve köklü hedeflenmemesi en büyük sorunsallığı yaratmıştır.
Kadınların özne olarak katılamadığı, özgür yaşam ve öz savunma perspektifini geliştiremediği devrimlerde, sonuçta yürütülen tüm çalışmalar tekrar erkeğin, devletin, kapitalizmin güçlenmesine hizmet etmekten kendini kurtaramamıştır. Kadınların alternatif bir sistem, öz savunmalarının olmayışı nedeniyle devrim sonrasında yeniden eski kadınlık rolüne geri dönmek zorunda bırakılmışlardı. Erkek egemen ideolojilerden kendini kurtaramayan reel sosyalist, ulusal kurtuluş, sınıf devrimleri kadın özgürlüğüne stratejik yaklaşmadıklarından yeni, eşitlikçi bir özgür yaşam anlayışını ve bunun öz savunmasını da halklar, kadınlar, ezilenler açısından geliştiremediler. Egemenlerle savaşırken onların zihniyet ve devrim araçlarını kullandılar ve onlara benzeştiler. İktidarın el değiştirmesi devrim olarak adlandırılamaz. Devrim anlayışında ki yarımlıklar, yanlışlıklar ve sakatlıklar hayal edilen toplumun yaratılması önünde temel engel idi. “Devrimi, savaşı erkekler yapar. Kadınlarda buna yardım eder” mantığı aşılamadı. Devletçi ve iktidarcı anlayışlardan kurtulamayan bir ideolojik yapılanma ve felsefi düşünüş, özgür ve eşit yaşamı geliştiremez. Toplumun özgürlük, eşitlik ihtiyaçlarını karşılayamaz. Tam tersine kadınları, halkları devrim adına tekrar egemenlikçi çarkların içine atar. Kadın özgürlüğünün stratejik olarak ele alınmadığı devrimler, radikal toplumsal özgürlük projelerini hayata geçiremezler. Dolayısı ile gerçekleşen devrimlerin onca direniş, fedakârlık, cesaret, bedellere rağmen devletçi, iktidarcı anlayışlardan kopulamaması egemenlikli kültüre dönüşe, karşıtına benzeşmeye neden olabildi. Bu en belirgin yanı ile kadına yaklaşımda ortaya çıktı. Ekolojik sorunlar hiç gündeme alınmadı. Farklılıklar görmezden gelindi. Dolayısı ile Ezilenlerin sorunlarına radikal çözümler getirilemedi.
Elbette Kadınlar açısından sosyalist devrimlere, feminist, anarşist mücadelelere çok şey borçluyuz. Devrime başlarken kadınla başlama, devrimlere kadınların katılması anlayışı çok önemlidir. Ancak bu yetmez, çünkü kadın devrime nasıl katılacak, Kadın yaşamda nasıl yer alacak, Kadınlar öz savunmasını nasıl yapabilecek, Nasıl yaşamalı, Kadın devrimi nasıl yaratılacak, Kadın kendi sistemini özerk ve özgün yapılanmalarını nasıl oluşturacak? Kadın bağımsız karar mekanizmalarını nasıl geliştirecek? Her şeyden önemlisi kadın öncülüğünde alternatif bir toplumsal sistem nasıl yaratılacak? soruları çok daha büyük önem taşımaktadır.
Tam bu nokta da Kürt özgürlük hareketi, Önderliğimizin şahsında çok farklı bir gelişim seyrini biz Kürtler ve kadınlar olarak yaşadık. Önderliğimizin daha başından itibaren kadın özgürlüğüne çok hassas yaklaşımı ve yaşadıklarını güçlü tahlil etmesi, klasik devrim anlayışından giderek kendini tümüyle kurtarmasına neden oldu. Bu yönü ile klasik liderlik, önderlik portrelerinden çok büyük bir farklılığı yakalamıştır. Özgürlük anlayışındaki derinliği ve tutkusu tarihseldir ve halen de anlaşılmaya ihtiyaç duyulan bir konudur. Önderliğimiz Kadın özgürleşmesi problemini diğer liderlerden farklı bir şekilde kendi sorunu olarak ele almıştır. Özgürlük felsefesinin temel yapı taşı, kadın özgürleşmesi etrafında kurulmuş bir toplum inşasıdır. Demokrasi, eşitlik, özgürlük, ekolojik anlayışı öncelikli olarak kadın özgürleşmesinde derinleştikçe anlam kazanabilmiştir. Rêber APO’ nun “Kürdistan devrimi bir kadın devrimi olmalıdır. Kadın kendi öz savunmasını kendisi yapmalıdır” belirlemeleri kadın etrafında ki hakikat şifrelerinin çözülmesi ile mümkün olmuştur.
Bunun en somut örneği Kürt kadın tarihinde her yönü ile örnek alınması gereken öncü bir kişilikte Sakine Cansız arkadaştır. Sakine cansız arkadaş kadınların nasıl yaşayacaklarına, kendilerini nasıl savunacaklarına dair ele alacağımız bir özgürlük duruşuna ve yaşamına sahip olmuştur. Kürt halkının en karanlık döneminde PKK’nin ilk kuruluşunda yer almış tarihi bir kadın kişiliği, kadın önderidir. En baştan itibaren sürekli bir kadın duyarlılığı, hassasiyeti, kararlılığı ve inadı ile bir yürüyüş sahibi olmuştur. Asi boyun eğmez, inatçı kişiliği ile 1980 12 Eylül faşistlerinin işkence hanelerinde en görkemli, örnek kadın direnişlerinin sahibi olmuştur. Dik yürüyüşü, parlak bakışları ile tüm erkek egemen Dünyaya karşı koymanın duruşunu onurla gerçekleştirmiştir. Sakine cansız yoldaşın yaşamı kadın özgürlük hareketimizin bir tarihidir. Kadının, toprağın öz savunma savaşımda sürekli en önde, aktif bir biçimde yer almıştır.
Devrim içinde devrim anlamına gelen kadın özgürlüğünü yaratma çabalarımız beşbin yıllık erkek egemenliği ve kadın köleliğinin tüm çirkinliklerini ortaya çıkardı. Yeninin yaratılma zeminleri, alternatif bir sistem geliştirme çalışmalarımız Önderliğimizin “demokratik ulus” modeli olarak gündemimize girdi. Demokratik ulusun inşasında ve öz savunmasında kadın öncülüğü ve kadın zihniyeti çok başat bir rol oynamaktadır.
Tam da bu noktada Kadın özgürlük hareketi olarak hangi tarihsel aşamalardan geçtiğimizin anlaşılması önemlidir. Öz savunma anlayışımızın ve pratikleşmemizin ardından derinlikli bir özgürlük anlayışımız ve dev bir kadın özgürlük mücadelesi tarihimiz vardır. Kendi içimiz de ve dışımızda yürüttüğümüz büyük bir zihniyet savaşımı vardır. Kadın özgürleşmesi temelli cins savaşımımız, tarihimiz anlaşılmadan öz savunma anlayışımız da anlaşılamaz.
Önderliğimizin “Kişilik sorunu” olarak adlandırdığı kavramsallaştırma ve bu temelde yürütülen ideolojik mücadelemiz Kürt militanlaşmasında, kadın militanlığının gelişiminde çok önemli bir rol oynadı. Kürt halkının sömürgeleştirilme ve parçalanma gerçeği özgürlük mücadelesine katılanların tüm iyi niyet, istemlerine karşı başarı getiremiyordu. Türk özel savaş gerçeği içinde derinlikli asimilasyon, inkâr ve imha politikaları Kürt hakikatinin daha derinlikli çözümlenme zorunluluğunu beraberinde getiriyordu. Her Kürt bireyi adeta amansız, zorlu bir iç savaşı dağlarda, köylerde, şehirlerde, evlerde yaşayarak mücadeleye katılım gösteriyor, direniş gücünü ortaya çıkarabiliyordu.
Kişilik çözümlemelerinde esas dayanak nokta “Kürt kördüğümü” olarak tanımlanan “kadın ve aile sorunu” idi. Kürt kördüğümü çözümlendikçe kadın özgürlük mücadelesinde, toplumsal mücadelede devasa adımlar atılıyor, Kürt kadınları özgürlük saflarına akın ediyorlardı. Bu kadınların kendi var oluşlarını tanımlama, bilinçlenme süreci olarak da değerlendirilebilir. Kapitalist sistemin kadın hakikatinde yol açtığı tahribat ve bozulmalara karşı bir bilinçlenme dönemi olarak da adlandırılabilir. Kürdistan kadınlarında öz savunma anlayışı öncelikle kendini tanımlamak ile başlar. Kendini tanımlamak kadın özgürlük sorunlarını, tarihini tanımak anlamına gelir. Bu da kendi cinsini daha fazla anlamayı, sevmeyi, kadın birliğini ve mücadele etmeyi de giderek içerir.
1990 yıllarla birlikte kadın özgürlük hareketimiz bu temelde kitleselleşti. Kitlesel olarak kadınların gerillaya katılımında belirleyici etken başkan APO’ nun kadını özgürleştirme anlayışındaki stratejik, radikal yaklaşımı idi. Kadınlar ve önderlik arasında özgürlüğe dayalı bir mücadele ilişkisi, yoldaşlığı söz konusudur. Kadın özgürlük çabaları, buna duyulan güven ve inanç kadınların kitlesel katılımının temel dayanaklarını oluşturdu.
Kürt özgürlük hareketinin çalışmalarında, özgürlük mekânlarında yer alan kadınlar başlangıçta genel bir halk kurtuluşu ve kadın özgürlüğü amacıyla katıldılar. Sonrasında verili sistem tanındıkça en büyük şiddetli savaş her militanın, kürt bireylerinin iç dünyasında yaşanan duygular savaşımı oldu. Sömürgeciliğin elinde yaratılan kişilikte duygular öldürülmüş, çöküntüye uğramıştı. Duyguların yüceltilmesi, özgür duyguların, düşüncelerin yaratılması öz savunma savaşlarımızdaki başarıların altın anahtarıdır. Bu yaşamın etik-estetik değerleri ile örülmesi anlamını da taşır.
Kadınlar öncelikle farklı bir yaşamın olabileceğini kendi ortamlarında özgürlük saflarında yaşayıp gördüler. Kapsamlı bir özgürlük bilincine giriş için ezilenlerin atacakları ilk adım, sistem dışı bir mekân arayışı olmalıdır. Egemen sistemin ellerinin ulaşamayacağı özgürlük alanlarının yaratılması kadınlar açısından da çok önemlidir. Başlangıçta Sistemin zehirli şehir mekânlarında, sistem akıllarından kurtulamamış kişiliklerle kolluk güçleri ile kuşatılmış alanlarda radikal bir özgürlük mücadelesi ve direnişinin gelişmesi pek de mümkün değildir. Verili sistem içinde yer alarak sisteme karşı mücadelede başarılı olmak öncelikle kendi öz zihniyetini, iradesini, örgütünü oluşturmakla gelişebilir. Kadın özgürlük bilincimiz, mücadelemiz öz savunma anlayışının gelişimi, direnişin büyüklüğü kendi öz mekânlarında, kadın özgürlük bilincinin, sistemin geliştirmesi ile mümkün olmuştur. Direniş ve öz savunma savaşlarımız dağlardan, kırlara, şehirlere, köylere, mahallelere, evlere yayılmıştır.